Oğuz Uçar
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit

Durumumuz Budur!

Durumumuz Budur!
A- A+ Paylaş
Reklam

Siyasetçi olup da gaf yapmayan oldu mu?
Ya da kürsüye çıkıp dil sürçmesi yaşamayan!


Aksine, bunların bir çoğu bizleri güldürdü.
Çünkü o siyasetçiler kavga dili kullanmıyorlardı.
Bu yüzden hepsi de hafızalarımızda tatlı bir anı olarak kaldılar.
 

Ama 2002’den itibaren kendimizi farklı bir siyasi iklimde bulduk.
Dini söylemlerle iktidara gelenler yüzünden “gündem yorgunu” olduk.
Sanki Cervantes’in Don kişot romanında anlatılan “Yel Değirmenleri” gibi her dönem yeni bir düşman tanımı ile karşılaştık.

Her ne hikmetse, bu süreçte “Mağduruz” edebiyatlarına inandık.
Yandaş medyanın çizdiği “Toz Pembe” tabloları izlerken, Zengin-Fakir arasındaki makasın gittikçe açıldığını fark edemedik.

Eğitim ve Sağlık alanında halkımızın ayrıştığını göremedik.
 

Parası olan ailelerin, çocuklarını Ana Okulu’ndan itibaren Üniversite’ye kadar Özel Okullara gönderdiğini anlayamadık. Zenginlerimiz tercihlerini, Özel Sağlık Kurumlarından yana kullanmaya başladığında, Devlet Hastanelerinin fakir insanlarımıza kalmasına sevinemedik.

***

Halbuki din-iman sözlerine inanmıştık!


Ama nedense “Para” her şeyin önüne geçiverdi.
Cumhuriyet’in kazanımları olan KİT’ler “Babalar Gibi” satıldı.

Parası olmayan ailelerin evlatları askere alındı, şehit oldu.
Parası olanlar da küçük bir bedel ile bu şereften muaf tutuldu.
 

Yap-İşlet-Devret Modeli ile hayata geçirilen “Ödeme Garantili Projeler”i iyi anlamadık. Eski iktidarların yaptığı otoyollar ve köprülerden, dini bayramlarda ücretsiz geçerken, kriz döneminde bile diğerlerine neden ödeme yapıldığını sorgulayamadık. Ödediğimiz vergilerin, nereye harcandığını bir türlü bilemedik.


Eski adı DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü) olan TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine güvenir, Merkez Bankası’nın açıklamalarına inanırdık. İşsizlik arttığı halde “Düşüyor” diyen bu kurumun rakamlarına da güvenimizi kaybettik.
 

Pandemi döneminde söz verdikleri halde maske dağıtamayanları gördük.
“Turkuaz Tablolar” ile aldatılırken, Sağlık Çalışanlarımızın özverili çalışmaları ile gurur duyduk. Ama onlar için verilen “Ek Ödeme” sözünün yerine getirilmemesine de üzüldük!


***


EYT’liler (Emeklilikte Yaşa Takılanlar),

Maaşlarında intibak ayarlaması bekleyen 2000 sonrası emekliler ve
3600 ek gösterge beklentisi içine sokulan memurlar umutla beklerken,
Ülkemizdeki 4 milyon Suriyeli için kesenin ağzını açtık!

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın bir yıl önce yaptığı açıklamaya göre, onlar için 43,5 Milyar Dolar harcadık!


Unutulan kesim sadece bu kadar mı?
 

Yeni iş sahası kurulmadığı için Üniversite Mezunu gençlerimizin asgari ücretle çalışmalarına seyirci kaldık. Atamaları yapılmayan öğretmenlerin bizzat devlet tarafından “Sözleşmeli” ve “Ücretli” tanımlaması ile kadrolu öğretmenlerin yarım maaşına çalıştırıldıklarına şahit olduk. Diğerlerini de, özel okullarda asgari ücretle çalışmaya mecbur bıraktık!

***
 

AKP treni 18 yıldır yolda...
Süreç içinde bu trenden inenler de oldu, indirilenler de..
Görev süreleri dolmadan görevden alınan Belediye Başkanları, yedek kulübesine çekilen futbolcular gibi, yeni görev beklerken Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu kurdukları partilerde çok sert muhalefete başladılar.

Halkımız iyi yönetilemediğini gördü, AKP’den ümidi kesti ve sırtını döndü.
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AKP bu yüzden Büyükşehirleri kaybetti.
Herkes “Mutfakta yangın var” diye bağırırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bile “Buraya da bir Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapalım” çıkışı, herkesi şaşkına çevirdi.

 

Kendisinin ağzından “Hata yaptık, Allah bizi affetsin” sözlerini kaç defa duyduk bilemiyorum. Sık sık bu duruma düşmesini, çevresini saran “Liyakatsız” insanlardan kaynaklandığını düşünüyorum. Ama kim ne derse desin Erdoğan, her şeyin farkında. Çünkü, partisinin İl Kongrelerinde bile heyecanın azaldığını net bir şekilde görüyor.


***

Bu haftaki yazımı da bir fıkra ile bitireyim;


Resim sergisinin açılışına gelen bir bakan, bir tablonun önünde durur ve parmağı ile işaret ederek yanındaki ressama “Tablodaki adamın yüzü neden çok kızarmış” diye sorar.


Ressam da dişlerini sıkarak,

- Haklısınız efendim, bu önemli bakanlığın kimlere kaldığını gördüğü içindir,
diye yanıtlar...

Bilmem anlatabildim mi?
Durumumuz tam da bu!..

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Oğuz Uçar yazıları

Çok okunanlar
Reklam
sanalbasin.com üyesidir